Haber

Hedep’ten Gülcan Kaçmaz Sayyiğit: “Bu Bütçeler Devlete Hizmet Eden Bir Din Eğitiminin İnşası İçin Kullanılıyor”

HEDEP Van Milletvekili Gülcan Kaçmaz Sayyiğit TBMM Plan ve Bütçe Komisyonunda Eğitim Bakanlığı Bütçe görüşmelerinde; “Dini vakıf ve dernekler dahil TÜGVA, TÜRGEV, İlim Yayma Derneği, Ensar Vakfı gibi kamu dışı kuruluşlara aktarılacak kaynaklarla birlikte değerlendirildiğinde, devletin dini faaliyetlere ayırdığı ve kullanmakta olduğu bu kaynaklar, Yıllardır süregelen ‘tek din, tek mezhep’ yaklaşımının 2024’te azalacağını görüyoruz. Artarak devam edeceğini açıkça görüyoruz. Ne yazık ki bu bütçeler devlete hizmet edecek bir din eğitimi sisteminin inşası için kullanılıyor ve bu bütçelerde her geçen gün artışlar yaşanıyor” dedi.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Plan ve Bütçe Komisyonu’nda 2024 yılı bütçe görüşmeleri sürüyor. Kurulda bugün Milli Eğitim Bakanlığı ve bağlı kuruluşlarının bütçesi, kesinhesabı ve Sayıştay raporları görüşülüyor. Görüşmeler Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin’in sunumuyla başladı. Komisyonda konuşan HEDEP Van Milletvekili Gülcan Kaçmaz Sayyiğit şunları söyledi:

“EĞİTİM BÜTÇESİNİN MİLLİ GELİR ORANINA BAKTIĞIMIZDA, YÜZDE 6 OLAN OECD ORTALAMASININ YARISINA BİLE ULAŞMADI”

“Aslında eğitim herkese eşit şartlarda sağlanması gereken temel bir insan hakkı olarak karşımıza çıkıyor, bir kamu hakkı ama 2024 Milli Eğitim Bakanlığı bütçesine baktığımızda 1 trilyon 92 milyar olarak belirlenmiş bir bütçemiz var; her ne kadar bu pay 2023 bütçesine göre 2 kattan fazla artmış gibi görünse de Bu durum tam bir yanılsamadır çünkü eğitimde en temel ihtiyaçlar göz ardı edilerek hazırlanan 2024 Milli Eğitim Bakanlığı bütçesinin eksik kaldığını görmek mümkündür. Eğitim bütçesinin milli gelire oranı ne yazık ki baktığımızda yüzde 6 olan OECD ortalamasının yarısına bile ulaşamadı ama maalesef asıl yük eğitimin ana yükü. Eğitim masrafları büyük oranda velilerimizin üzerine yıkıldı ve zaten geçim sıkıntısı çeken velilerimiz son dönemde bu tür politikalarla bu yükü taşımak zorunda kaldılar, bu ne getiriyor? Okullarda kabul edilmese de aidat adı altında bazı bağışlar yapılıyor. Uygulamaların ortaya çıktığını gösteriyor. Ne yazık ki AKP iktidarı döneminde ebeveynlerin üzerindeki yükü daha da artıran politikalar gündeme geldi.

“Maalesef BU BÜTÇELER DEVLETE HİZMET VEREN BİR DİN EĞİTİM SİSTEMİNİN İNŞASI İÇİN KULLANILIYOR”

Milli Eğitim Bakanlığı bütçesinin büyük bir kısmı işçi giderlerinden, yani yüzde 72,34’ü, yüzde 8,63’ü ise sosyal güvenlik devlet prim giderlerinden oluşuyor. Bu bilgilere baktığımızda her yıl bütçeden en büyük payı eğitime ayırdığınızı iddia etseniz de bu payın yüzde 81’i zorunlu olarak personel giderlerine gidiyor. Milli Eğitim bütçesinden eğitime ayrılan paya baktığımızda 2002’de yüzde 17,18 olan payın bugün yüzde 9,16’ya düştüğünü görüyoruz. 2024 yılında Diyanet’e ayrılan paya baktığımızda 6 bakanlığı geride bırakarak 91 milyar 824 milyonluk bir bütçeyle karşılaşıyoruz. Aralarında dini vakıf ve derneklerin de bulunduğu TÜGVA, TÜRGEV, İlim Yayma Derneği, Ensar Vakfı gibi kamu yararına olmayan kuruluşlara aktarılacak kaynaklar dikkate alındığında, devletin dini faaliyetlere ayırdığı bu kaynaklar, Yıllardır ‘tek din, tek mezhep’ anlayışı temelinde sürdürülen kampanyaların 2024’te artması bekleniyor. Devam edeceğini çok net görüyoruz. Ne yazık ki bu bütçeler devlete hizmet eden bir din eğitimi sistemi kurmak için kullanılıyor ve bu bütçeler her geçen gün artıyor.

“AKP HÜKÜMETİ İDEOLOJİK HEDEFLERİNİ EĞİTİMİN HER ALANINDA YAYGINLAŞTIRMAK İÇİN ELİNDEN GELEN HER ŞEYİ YAPIYOR”

Siyasal iktidarın eğitime yönelik ideolojik müdahalelerinden biri de inanç sömürüsüne dayalı pratik uygulamalar ve söylemlerdir. AKP iktidarı, ‘tek din, tek mezhep’ anlayışıyla aslında ideolojik hedeflerini eğitimin her alanına yaymak için elinden geleni yapıyor. Özellikle son yıllarda eğitim politikalarının oluşturulmasında ve uygulanmasında Diyanet İşleri, dini vakıflar ve cemaatler başrol rolünü üstlenmiştir. Bu süreçte vakıf ve derneklerle sayısız protokol imzalandığını, dini cemaatlere dinselleştirme eğitimi konusunda özel görevler verildiğini hepimiz çok iyi biliyoruz. Ancak hükümet ne yapıyor? ‘Seçmeli’ adı altında dini içerikli derslerin dayatılması, cemaat ve tarikatların vakıf ve dernek adı altında okullara yerleştirilmesi, karma eğitime karşı fiili uygulamaların artması ve yine ‘seçmeli’ adı altında ‘değerler eğitimi’, okul öncesi eğitimden yükseköğretime kadar tüm dersler ve eğitim uygulamaları dini içeriğe tabidir. Ekipmanların donatıldığını görüyoruz, bunu hiçbir şekilde kabul etmediğimizi ve her zaman teşhir edeceğimizi bir kez daha vurgulamak isterim.

“EĞİTİM ÇALIŞANLARININ YILLARDIR MÜCADELE ETTİĞİ ANA DİLDE EĞİTİM SORUNUMUZ VAR”

Türkiye’de eğitim emekçilerinin yıllardır üzerinde çalıştığı anadilde eğitim sorunumuz var ve yıllardır bu noktada hiçbir adım atılmadı. Türkiye’nin biyokültürel zenginliğine ve etnik çeşitliliğine rağmen ne yazık ki 2023 ve 2024 eğitim-öğretim yılında bu zil yine tek dilde çaldı. Eğitim, pedagojik kaygılardan sorumlu olması gereken Milli Eğitim Bakanlığı tarafından siyasal iktidarın kontrolü altına alınmış ve bir kurum haline getirilmiştir. Yine ülkenin bireysel ve toplumsal olarak çok dilli bir ülke olduğu pedagojik gerçeğine rağmen bu topraklarda anadilde eğitim hâlâ yasaktır. Lazca, Çerkezce, Arapça ve başta Kürtçe olmak üzere diğer dillerde eğitim ne yazık ki kapsam dahilinde değil. AKP iktidarı aslında seçmeli derslerle anadilde eğitim zorunluluğundan kurtulmaya çalışıyor. Ancak milyonlarca insanın konuştuğu, milyonlarca insanın ana dili olan bir dilin seçmeli ders olarak öğretilmesini kabul etmiyoruz.

AKP iktidarının bir kez daha tek dil yaklaşımından vazgeçerek demokratik, bilimsel ve çağdaş değerlere dayalı bir politika izlemesi gerektiğini vurguluyoruz. Bu tekçi yaklaşım Kürtçe dillerindeki başarı oranını da önemli ölçüde etkilemektedir. Başarı sıralamalarına baktığımızda Kürt çocuklarının yoğun olarak yaşadığı yerlerde başarı sıralamasının en düşük olduğunu görüyoruz. Eğitimde başarı sıralamasında son 10’a baktığımızda Bitlis, Kars, Batman, Diyarbakır, Ardahan, Van, Mardin, Muş, Urfa, Ağrı, Şırnak ve Hakkari’yi görüyoruz. Bu çocuklar aslında zehirli, çok akıllı çocuklar ama ne yazık ki başta anadilde eğitim olmak üzere bölgesel eşitsizlikler ve az önce de belirttiğimiz gibi yatırıma ayrılan paydaki eşitsizlikler nedeniyle başarı oranındaki bu gibi durumlar Her alanda olduğu gibi eğitim alanında da tekrar karşılaştığımız bir durum.

“KHK’LI BİR EĞİTİM ÇALIŞANIYIM VE SİZİN İMZASIYLA İHRAÇ EDİLEN BİR EĞİTİM ÇALIŞANIYIM”

Ben KHK’lı bir eğitim emekçisiyim ve sizin imzanızla işten atılmış bir eğitim emekçisiyim. KHK’leri şöyle uyguladınız: 15 Temmuz darbe girişiminin ardından darbecilerle hesaplaşma ve devletin FETÖ’den temizlenmesi gerekçesiyle ilan edilen olağanüstü hal, bizzat AKP’nin kendi partisini susturmak için kullandığı bir yöntem haline geldi. muhalifleri ve emek ve demokrasi güçlerini bastırın. Bu süreçte toplumu en çok etkileyen konulardan biri de binlerce kamu çalışanının KHK’larla meslekten ihraç edilmesi oldu. Darbe girişimi öncesinde hem Gülen cemaatine hem de AKP iktidarının politikalarına karşı mücadele eden eğitim emekçileri de ne yazık ki ihraçların acısını çekti. 15 Temmuz darbe girişimi sonrasında ilan edilen olağanüstü hal kapsamında çıkarılan KHK’larla 132 bin kamu çalışanını görevden uzaklaştırdınız. İhraç edilen kamu çalışanlarının 41.705’i eğitim ve yükseköğretim kurumlarında çalışan arkadaşlarımızdı. Bunların 34 bin 393’ü Milli Eğitim Bakanlığı bünyesinde çalışan arkadaşlarımız, 7 bin 80’i ise yükseköğretim bünyesinde görev yapıyor.

“İHRAÇ EDİLENLERE SAVUNMA HAKKI BİLE VERMEDİNİZ, BU YÜZDEN TAM BİR SİVİL DARBE YAPTIĞINIZ”

Uzaklaştırdınız, 19 gün uzaklaştırma cezası aldım, sonra görevime iade edildim, sonra soruşturma nedeniyle müdür yardımcılığı görevime son verildi, sonra başka bir okula gitmeye zorlandım ve sadece derslere girdim. Yeni okulumda iki günde toplam beş saat, ardından 686 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile gece işten çıkarıldım. Madem bu iş bu kadar titizlikle yürütüldü, neden 19 gün uzaklaştırma cezası aldıktan sonra işime geri döndüm, neden yer değişikliği oldu ve sonrasında neden işten çıkarma oldu? Bu şimdiye kadar yaşadığım en kolay şey çünkü bu noktada ciddi sorunlar yaşayan binlerce işçi arkadaşımız var. O kadar ileri görüşlüsünüz ki ihraç edildikten sonra soruşturmaya tabi tutulan arkadaşlarımız var, takipsizlik veya beraat kararı almalarına rağmen siz onlara ihraç izni verdiniz. İhraç edilenlere savunma hakkı bile tanımadınız, tam bir sivil darbe gerçekleştirip altına imza attınız. Laik, bilimsel ve anadilde eğitimin savunulması; Emek, barış ve demokrasi için çabalayan eğitim emekçilerinden intikam alıyormuş gibi davrandınız. 2017 yılında kurulan Olağanüstü Hal Komisyonunuz tam anlamıyla oyalama komisyonu işlevi gördü. 22 Ocak 2023’te görevi sona eren Komite’ye Aralık 2022 itibarıyla 127.292 başvuru yapılmış, bunların yüzde 86’sı reddedilirken, yalnızca yüzde 14’ü kabul edilmiş; Bu sonuç Türkiye için utanç kaynağıdır.

“2002’DEN BU YANA ÖĞRETMENLERİN FİKRİ YÖNLERİ HER GÜN SİLİNMEYE ÇALIŞIYOR”

AKP’nin iktidara geldiği 2002 yılından bu yana öğretmenlerin entelektüel yönü her geçen gün aşındırılmaya çalışılıyor, öğretmenlik teknik bir mesleğe dönüştürülüyor; Bununla ne yazık ki öğretmenlik mesleğinin toplum ve okul üzerindeki etkisi ve ülkenin sosyo-politik gelişimindeki rolü görünmez kılınmak istenmektedir. Siyasi iktidar, eğitim emekçilerinin özlük ve mali haklarını her geçen gün azaltırken, maalesef öğretmenleri de yoksulluk sınırının altında yaşamaya mahkum ediyor. Özellikle Temmuz 2016’dan sonra eğitim çalışanlarına kadrolu atama yerine sözleşmeli atama yoluyla güvensizlik dayatan politikalarla karşı karşıyayız. Yine mülakat dayatılması nedeniyle atamalarda adalet sağlanamadı ve hak ihlalleri yaygınlaştı. Bugün biz yüzlerce öğretmenin atanmasını beklerken, ücretli öğretmenlik yoluyla emek sömürüsü bizzat Milli Eğitim Bakanlığı tarafından yürütülmekte ve birçok öğretmen arkadaşımız asgari ücretin altında çalışmaya mecbur bırakılmaktadır.

AKP iktidara geldiğinde atanamayan öğretmen sayısı 70 bin iken bugün 600 bin civarında atanamayan eğitim emekçisi var. Amacın, yedek işgücü sayısını artırmak, kamu ve özel okullardaki öğretmenlere güvencesiz, ucuz ve esnek çalışma koşulları dayatmak olduğunu çok iyi biliyoruz. Atanmayan öğretmenler var ama atanmayan öğretmenler var. Bu nedenle öğretmenlerin ciddi bir eğitim planlamasıyla atanmasını ve tüm öğretmenler için eşit işe eşit ücret ve mesleki özlük haklarının hayata geçirilmesini talep ediyoruz. Öğretmenin sözleşmesi ya da maaşı yoktur; “Öğretmen öğretmendir ve statüsü daimidir.”

Kaynak: ANKA / Günümüz

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu